Yaratıcı Dramayla Var Olmanın Cesareti
“Picasso’nun Fırçası, Sahnenin Kalbi ve İnsan”
Sanatın amacı kime dokunur? Göz göze geldiği kitleye mi, yoksa yaratıcının kendi iç dünyasına mı? Pablo Picasso’nun ünlü hikâyesi, bu sorunun yankısını taşıyan bir yaşam felsefesine dönüşmüştür. Onun “Ben resimlerimi tavuklar için yapmıyorum.” sözü, yalnızca bir sanat savunusu değil, insanın kendi yaratıcı özünü koruma manifestosudur.
Yaratıcı drama tam da bu düşüncenin sahneye yansıyan biçimidir. Bir bireyin iç dünyasında başlayan, bedene, sese, harekete dönüşen bir anlatım. Dışarıdan bakan biri, o hareketin anlamını hemen kavrayamayabilir. Tıpkı Picasso’nun soyut çizgilerini anlamakta zorlanan izleyici gibi. Fakat yaratıcı süreçte amaç, izleyenlerin beğenisini kazanmak değil, insanın kendisinde bir uyanış yaratmaktır.
Picasso, sanatın sınırlarını yıkarak gerçekliğin ötesine geçti. Onun fırçası, gördüğünü değil, hissettiğini anlatmak için vardı. Her çizgi, içsel bir diyalogdu. Her renk, duyguların diliydi. Yaratıcı drama da aynı nefesi taşır. Sahnedeki kişi, izlenmek için değil, varlığını ifade etmek için oradadır. Bir hareketin, bir suskunluğun, bir bakışın içinde bile bir anlam gizlidir. İşte sanatın özü budur. Kısaca anlatmanın değil, var olmanın cesaretidir.
Picasso’nun sözündeki derinlik, insanın kendine sadık kalma çağrısıdır. Yaratıcı süreç, onay arayışına yenildiğinde, özgünlüğünü kaybeder. Oysa gerçek yaratıcılık, anlaşılmama riskini göze almaktır. Yaratıcı drama bu gerçeği sahneye taşır. Katılımcı seyirci için değil, özgür iradesiyle kendi içindeki “ben” için oynar. Çünkü sanat, bir aynadır. Başkalarına değil, insanın özüne tutulur.
Picasso’nun tavrında bir özgürlük vardır. Beğenilme zorunluluğuna karşı koyan bir sanat anlayışı. Yaratıcı drama da benzer bir özgürlüğü savunur. Katılımcı, hata yapma korkusunu geride bırakır, kendi hikâyesini sahnede yeniden kurar. Çünkü sanatın değeri, alkışta değil, samimiyettedir.
“Ben resimlerimi tavuklar için yapmıyorum” derken Picasso, aslında her sanatçının, her insanın içindeki sesi dile getirir, “Kendim için yaratıyorum.” Bu cümle, yaratıcı dramada da yankılanır. İnsan, başkalarının gözünden değil, kendi içsel gözünden bakmayı öğrendiğinde, sahne bir ifade alanına dönüşür. Çünkü gerçek sanat, izlenmek için değil, dönüştürmek için yapılır.
Picasso’nun fırçası gibi, yaratıcı drama da insana aynı şeyi fısıldar, “Yarat, çünkü bu senin özün.”