Yaratıcı Dramayla İnsanı İnsanla Hatırlamak

Yaratıcı Dramayla İnsanı İnsanla Hatırlamak

 

“İnsan olmadığı zaman hayat olmaz. Onun için benim fotoğraflarımda hep insan vardır. Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz.”

Bu söz, yalnızca bir sanat anlayışını değil, bir yaşam felsefesini özetler. Ara Güler, objektifini insana çeviren, fotoğrafı bir bellek değil, bir vicdan aracı olarak gören de bir ustaydı.

1928 yılında İstanbul’da doğan Ara Güler genç yaşta sinemaya ilgi duysa da, gazetecilik ve fotoğrafçılık onu insan hikâyelerinin peşine sürükledi. 20. yüzyılın en önemli foto muhabirlerinden biri olarak tanındı. Bireysel kadrajında İstanbul kişiye özel bir yalnızlık değil, kendine özgü bir karakterdi. Çocukların yüzlerinde umut, işçilerin ellerinde emek, yaşlıların bakışında hikâye vardı. Her karesi, bir tiyatro sahnesi gibi insanın iç dünyasını oynardı.

Yaratıcı drama, Ara Güler’in yaklaşımında gizli bir anlam taşır. Çünkü Güler, fotoğrafları yalnızca bir görüntü değil, bir eylem olarak görürdü. Bir birey sahneye nasıl ruhunu koyarsa, Güler de deklanşöre basarken yüreğini koyardı. 

Yaratıcı drama, bireyin kendini ifade etmesidir. Fotoğraf da o anın ifadesidir. İkisi de aynı soruyu sorar,  “Sen bu dünyada kimsin ve neyi görüyorsun?” Ara Güler, insanı olduğu gibi anlatmanın bir sanat olduğunu söyler. Ne süs, ne kurgu, ne de sahte ışık. Gerçekliğin kendisi, fotoğrafın kalbidir. Yaratıcı drama da aynı dürüstlüğü arar. Katılımcılar sahnede maskesiz durur. Duygusunu saklamaz, acısını da sevincini de paylaşır. Çünkü sanat, paylaşıldığında insana dönüşür.

“Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz.” Bu söz, Güler’in dünyasında sadece bir cümle değil, bir yaşam biçimidir. Onun için sevgi, objektiften yansıyan en saf ışıktır. Sevginin olmadığı yerde ne görüntü vardır, ne de anlam. Tıpkı yaratıcı dramanın temelinde olduğu gibi. Bağlantı kurmadan, duyguyu taşımadan bir eser var olamaz.

Güler’in objektifinde her fotoğraf, bir oyun sahnesidir, ışık perdesi açıldığında karşımıza çıkan karakter, insanın ta kendisidir. Fotoğraf onun elinde bir belge değil, bir tanıklıktır. İnsan o karelerde zamanın akışına karşı bir duruş sergiler. Yaratıcı drama da aynı şekilde, “An”ı yakalar ve o anın duygusunu evrensel bir dile dönüştürür.

Sonunda sahne, insanı insana hatırlatarak tüm katılımcıların zihninde yaşamaya devam eder. Çünkü hem fotoğraf hem de yaratıcı drama insanın içindeki sesi hıçkırır. 

 

Önceki BlogICF CCE Onaylı Yaratıcı Drama Teknikleri ile Koçluk Yetkinlik ve Becerilerini Geliştirmek
Sonraki BlogYaratıcı Drama ve Kahneman’ın Zihinsel İkiliği “Düşüncenin Sahneye Yansımaları”