Yaratıcı Drama ve Kahneman’ın Zihinsel İkiliği “Düşüncenin Sahneye Yansımaları”

Yaratıcı Drama ve Kahneman’ın Zihinsel İkiliği “Düşüncenin Sahneye Yansımaları”

 

İnsan zihni, Daniel Kahneman’ın ifadesiyle, iki farklı sistemin dansına sahne olur. Sistem 1, sezgisel, hızlı ve duygularla örülüdür; karar verirken düşünmez, hisseder. Sistem 2 ise analitik, yavaş ve sorgulayıcıdır; düşünür, ölçer, biçer. Bu iki sistemin birbirine değdiği, çarpıştığı ya da birbirini tamamladığı yerlerden biri, hiç kuşkusuz yaratıcı drama alanıdır. Çünkü yaratıcı drama, bireyin düşünce ve duygu alanını eş zamanlı olarak harekete geçirir; içsel sezgiyi dışsal farkındalıkla buluşturur.

Yaratıcı drama sürecinde birey, bir yandan içgüdüsel tepkiler verirken, diğer yandan o tepkilerin anlamını düşünsel düzeyde sorgular. Bu, Kahneman’ın zihinsel modelinde Sistem 1 ve Sistem 2’nin iç içe geçtiği bir deneyim alanı yaratır. Katılımcı, anlık duygusal tepkilerle sezgisel düşünme biçimini yaşarken, aynı zamanda süreçteki bilinçli farkındalıkla kendi düşünce kalıplarını gözlemler. Böylece drama, yalnızca bir “oyun alanı” değil, zihinsel sistemlerin diyalog kurduğu bir sahneye dönüşür.

Yaratıcı drama, düşünmenin bedensel, duygusal ve sosyal bir etkinlik olduğunu hatırlatır. Kahneman’ın teorisinde zihinsel enerji sınırlıdır; Sistem 2 ne kadar aktif olursa, zihinsel çaba da o kadar artar. Drama atölyelerinde ise bu çaba, katılımcının içsel ritmine ve kolektif deneyimine yayılır. Böylece Sistem 2’nin yavaş, planlı düşünme biçimi, oyunun akışı içinde doğallaşır. Katılımcı, karmaşık bir problemi çözmek yerine, o problemle “oynar.” Bu oynama hâli, zihinsel dirençleri yumuşatır; Sistem 1’in sezgisel alanına güvenmeyi kolaylaştırır.

Kahneman’a göre, Sistem 1 sıklıkla hatalı genellemeler yapar. Fakat yaratıcı drama bu hataları bir tehdit değil, bir yaratıcılık alanı olarak görür. Çünkü hata, burada öğrenmenin kendisidir. Katılımcı, bir karakteri canlandırırken kendi otomatik düşünce kalıplarını fark eder; zihinsel kestirme yolların arkasındaki duygusal motifleri keşfeder. Bu keşif, Sistem 2’nin devreye girdiği bilinçli bir gözlem sürecine dönüşür. Böylece drama, düşünsel alışkanlıkları dönüştüren bir “farkındalık laboratuvarı” olur.

Zihinsel süreçlerin bu çift yönlü yapısı, yaratıcı dramada yalnızca bireysel değil, toplumsal bir anlam da taşır. Çünkü her katılımcı, grubun kolektif aklında kendi Sistem 1’inin hızlı yargılarını ve Sistem 2’sinin eleştirel sesini duyabilir. Ortaya çıkan etkileşim, bireysel düşünmeden daha zengin bir bilişsel alan yaratır. Bu noktada, yaratıcı drama bir tür “sosyal biliş pratiği”ne dönüşür; insanlar hem kendilerini hem de başkalarının düşünme biçimlerini deneyimsel olarak tanır.

Kahneman’ın teorisi bize, insan zihninin iki farklı ama birbirine bağımlı ritimle çalıştığını söyler. Yaratıcı drama ise bu ritimleri aynı bedende, aynı anda, aynı sahnede duyurur. Bir yanda sezginin spontane kıvılcımları; diğer yanda düşüncenin ölçülü nefesi… Bu iki akışın kesiştiği yerde, insan hem düşünen bir varlık olarak hem de hisseden bir özne olarak yeniden doğar.

Yaratıcı drama yalnızca bir sanatsal yöntem değil; Kahneman’ın zihinsel ikiliğini somutlaştıran bir bilinç pratiğidir. Hızla akan duygusal sezgilerle dikkatli düşüncenin dengesi, insana kendi zihinsel mimarisini görme fırsatı verir. Sahne, bu anlamda bir aynadır. Zihnimizdeki Sistem 1’in gölgesini ve Sistem 2’nin ışığını aynı anda yansıtır.

 

Önceki BlogICF CCE Onaylı Yaratıcı Drama Teknikleri ile Koçluk Yetkinlik ve Becerilerini Geliştirmek
Sonraki BlogYaratıcı Dramayla Yeniden Yaratılış