Bir gün gelir, kendi duvarlarınla göz göze gelirsin. Ruhun kadar acıklıdır duvarlar ve sen beklemektesindir umutla.

En yalnız nedir? “Umut” diyorum yalnızlıkların kendini beğenmiş, bencil güven duygusuna.  Pandora’nın kutusunda sona kalmış tembel bir duygu. Hatta öyle bencildir ki; kutunun alışagelmiş zifir karanlığının konforunda fark etmeden yürek de kap karanlık olur. Kutudaki kötülerin en kötüsüdür aslında.

Soru zincirleriyle başlar tatmini, bedeni gereksiz bir beklenti içinde tutar ve insan farkında olmadan kendine işkence etmeye başlar. Öyle bir an gelir ki insan, kendiyle baş başa kaldığını bilemeden diğer duygularından soyutlanır, bilinçsizce üşür, kramplar yaşar.

Kendi karanlıklarıyla gecenin karanlığı eşleştiğinde, sebepsiz kendini yadırgar. Tedavi edemez kendini. Bilir ki gün ağaracaktır. Ancak bir şey eksiktir tarifsiz. Yetemez kendine, kendini onaramaz.

Sabah alacası nasıl süpürüyor ise geceyi, yüreği de kendi karanlıklarının süpürülmesini bekler. Zaman da katılır bu acımasız alaya. Kendi labirentinin sarmalında, yaklaştığını sandıklarından uzaklaşıverir. Acıklı bir durumdadır çaresiz.

Peki, emek? Bir insanın diğeri için harcadığı? Emek yıkmaz mı yalnızlığı? Hayat içinde birlikte yaşanılan inişli çıkışlı dalgalar? Hezeyanı da heyecanı da birlikte yaşamak? Yıkmaz mı, yıkamaz mı yalnızlığın direncini?

Balıkçının meltemde kördüğüm olan misinası hayatın en basit anlatımıdır.  Düğümü çekersen katmerlenir, taşlaşır. Kesersen, bir dahaki rüzgârla bile başa çıkamazsın, değil ki fırtına. Bulduğun ilk uçtan başlamalısın itmeye. İttikçe çözülür. Sabırla çözülür. Hatta dersin ki ona, bir kısmını sen de tut. Tut ki yer ettiği kısımdan tekrar dolaşmasın birbirine. Misinayı tutabilme cesaretini gösteren, gözlerinin derinliklerinden yüreğine bakan doğru kişidir ve artık yalnızlık yoktur.

Emektir bunun adı. Adım adım göğüslenen emek. Birbirine uzanan birer eldir emek. Omuz omuza yürümek, hatta aynı omuzda dinlenmek. Yani umut yerini emeğe, yalnızlık yerini uyuma evirmiştir.

 Sandal da yaşlanır zamanla. Kayalara çarpar, örselenir. Hatta birlikte yaşlandığınız sandalın sağlam yerinde birlikte oturmaktır. Yan yana kucak kucağa. İlk baştaki puslu, soğuk uzaklık, zamanla aynı pusun, aynı soğuğun içinde birlikte yaşayabilme alışkınlığı olmuştur.

Bir gün gelir…

Ufuk Fikret Ozan
19.07.2021