Yaratıcı Dramayla Parlamak

Yaratıcı Dramayla Parlamak

 

Işığımızdan Korkmalı mıyız?

“En derin korkumuz yetersiz olmak değil. En derin korkumuz ölçülemeyecek kadar büyük bir güce sahip olmak.” (Marianne Williamson) Bu sözler ilk bakışta bir motivasyon cümlesi gibi görünse de, aslında insan doğasının derin bir içsel çelişkisini yansıtır. Hepimiz bir şeyleri başaramamaktan korktuğumuzu sanırız. Oysa çoğu zaman asıl korkumuz, gerçekten başarılı olma ihtimalidir. Parlama, görünme, sorumluluk alma korkusudur bu. İşte tam da bu noktada Marianne Williamson’un bakışı ve yaratıcı drama yöntemi birleşerek bizi kendimizle tanıştırır.

 

Marianne Williamson Kimdir?

Marianne Williamson, Amerikalı yazar, spiritüel öğretmen ve konuşmacıdır. En çok bilinen eseri “A Return to Love” (Aşka Dönüş) adlı kitabıdır. Bu kitapta yer alan ve sıklıkla Nelson Mandela’ya atfedilen alıntı, Williamson’un insanın içsel potansiyeline ve Tanrısal ışığına duyduğu inancı yansıtır:

“Bu ışık sadece bazılarımızda değil hepimizin içinde var. Biz kendi içimizdeki ışığın parlamasına izin verdikçe, başkalarına da aynı şeyi yapmaları için izin vermiş oluyoruz. Biz kendi korkularımızdan özgürleştikçe, varlığımız başkalarını da özgürleştiriyor.”

Bu sözler, bireysel uyanışın sadece kişisel bir yolculuk değil, kolektif bir dönüşüm olduğunu hatırlatır.

 

Yaratıcı Drama Işığımızla Yüzleşmenin Sahnesi midir?

Yaratıcı drama, katılımcının kendini farklı roller içinde deneyimlediği, duygu ve düşüncelerini ifade ettiği, aynı zamanda hayal gücüyle hareket ettiği güçlü bir öğrenme ve farkındalık yöntemidir. Bu yöntem, sadece bir “oyun” değil, insanın iç dünyasına açılan sahici bir kapıdır.

Williamson’un “parlamaktan korkuyoruz” vurgusu, yaratıcı dramada sıkça karşımıza çıkar. Birçok insan bir rol aldığında, sahneye çıktığında veya yüksek sesle bir duygu ifade ettiğinde “fazla” olmaktan ya da “yargılanmaktan” çekinir. Ancak yaratıcı drama tam da bu korkuların içinden geçerek ilerler. Katılımcı, kendine ait olan ışığı belki bir şiirle, belki bir doğaçlamayla ortaya koydukça, sadece kendini değil, başkalarını da cesaretlendirir.

Yaratıcı dramada bir kişi gerçekten kendini ortaya koyduğunda, grup içindeki diğer bireyler de aynı özgürlüğe yönelir. Çünkü ışık bulaşıcıdır. Williamson’un söylediği gibi: “Biz kendi içimizdeki ışığın parlamasına izin verdikçe, başkalarına da aynı şeyi yapmaları için izin vermiş oluyoruz.”

Bu yüzden yaratıcı drama sadece bireysel gelişim değil; grup içi empati, bağ kurma ve birlikte dönüşme sürecidir. İnsan, sahnede kendisiyle yüzleştikçe, içindeki ışığı tanır. Bu tanışma, çoğu zaman ömür boyu ertelenen bir içsel buluşmadır.

 

Korkularımızdan Özgürleşmek İçin Sahneye Çıkalım

Williamson’un felsefesiyle yaratıcı dramayı birleştirdiğimizde ortaya güçlü bir mesaj çıkar. Korkularla yüzleşmek, onları bastırmak değildir aksine onların içinden geçerek potansiyele ulaşmaktır. Herkesin içinde yaratıcı bir güç, sezgisel bir bilgi ve derin bir ışık vardır. Yaratıcı drama ise bu ışığı görmek ve yaşamak için eşsiz bir araçtır.

Bir şiir okumak, bir karaktere bürünmek ya da sadece bir hikâyeyi canlandırmak bile kişinin kendi ışığıyla temas etmesini sağlar. Ve evet, bu kolay değildir çünkü ışığımızı görmek, sorumluluğu da beraberinde getirir. Ama unutmamak gerekir: Parladıkça, yalnız kendimizi değil, çevremizi de aydınlatırız.

 

Önceki BlogICF CCE Onaylı Yaratıcı Drama Teknikleri ile Koçluk Yetkinlik ve Becerilerini Geliştirmek
Sonraki BlogMüze Ortamında Yaratıcı Drama